hatunla macrocenter'dayız. manav reyonu hep ilgimi çeker(*). bakınırken ejder meyvesini gördüm. inceliyorum falan. hatun ya bu neymiş ki dedi. tatmamış daha önceleri. ben de yurtdışındayken yemiştim. anlattım falan. alalım deneyelim dedik. bir meyveye ebesinin nikahını verdik ve dışarıda oturduk. çakıyla kestim. al dedim, ye bakalım.
bir dilim yedi, bir daha yemedi.
ben zaten biliyordum. al dedim işte, ejder meyvesi bu. tatsız tuzsuz vs.
geri kalan meyveyi ikiye böldüm. bir parçasını verdim. ye dedim, dünyanın parasını verdik. çöpe gitmesin. güç bela yuttuk.
bir daha da yemedim zaten. nimete sövülmez, kötü denilmez de o ne amk??
kımız amk. bir sike benzemiyor. üç gün götümü tutamadım.
hoş hakkında ne hayal kurdum, nasıl bir beklentim vardı da hayal kırıklığına uğradım desem, bir beklentim de yoktu ama kötü işte, içmeyin, siktir edin.
A dostlar, ben istemez miydim aristokrasiye karışmak, "onigiri gömmeden güne başlayamıyorum azizim." mottosuyla fink atarak fakir ve samimi çevrelerce kınanmak? İsterdim, hem de nasıl isterdim ama bu suşi meretini membağında, uzak doğu'da dahi tüketmiş olmama rağmen şarampol çocuğu kimliğim, bu bitmez tükenmez avamlık yine yeni yeniden engelledi beni.
cahildim, caponun fişine kandım,
her yediğimde daha az tat aldım,
yar elinden saşimiye uzandım,
geçti dost kervanı oy nihahahoy ninanda cilveloy miranda lililili dafljadsfhkdsf oy zalım gurbet vs. xdxdxd falan filan oy canım.